Alp Arbak yazıyor…
Bodrum’da herkes aynı şeyi soruyor:
“Yağmur niye yağmıyor?”
İnanın, ben de her sabah gökyüzüne bakarken aynı soruyu soruyorum. Çocukluğumda Eylül geldi mi, gök gürler, toprağa ilk damla düşerdi. O anın kokusu hâlâ burnumda… Begonvillerin yapraklarında parlayan su damlaları, mandalina bahçelerinden yükselen toprak kokusu, denizin bir anda koyulaşan rengi… Şimdi ise gökyüzü bize naz yapıyor. Bulutlar gelip geçiyor, ama inmiyor.
Bulutun Küsü
Bodrum’a yağmurun uğramamasında sadece iklim krizi yok. Evet, küresel ısınma tüm düzeni alt üst etti. Eskiden mevsimlere yayılan yağış, artık birkaç sert fırtınaya sıkıştı. Ya hiç yağmıyor, ya da bir gecede bardaktan boşanırcasına yağıp sele dönüşüyor.
Ama sadece gökyüzüne kızmak kolay. Asıl mesele biraz da bizde. Bodrum’un nefesini betonla kestik. Toprağın suyu içine çekme imkânını elinden aldık. Dereleri kapattık, yollar açtık, siteler diktik. Belki de bulut, bu hoyratlığın üstünde oyalanmak istemiyor.
Yağmuru Unutmak
Yağmur sadece su değil ki. Yağmur, bir hatırlatmadır. Toprağın şükredişi, insanın içini serinleten bir dua gibidir. Biz bu duayı unuttuk. Yağmur suyunu toplamayı, doğaya merhamet etmeyi, ağacıyla, bahçesiyle uyum içinde yaşamayı unuttuk.
Bodrum’un geleceği o damlaların yolunu yeniden bulmasında gizli. Yağmur suyu depolamayı bilmezsek, geçirgen yüzeyler yapmazsak, mandalina bahçelerini yeşertmezsek, bu özlem daha da büyüyecek.
Yağmuru Bekleyen Kent
Ben, Bodrumlu herkes gibi, her sabah gökyüzüne bakıyorum. İlk damlayı bekliyorum. O damlanın toprağa değdiğinde çıkaracağı kokuyu özlüyorum. Denizin üstünde titreyecek yağmur halkalarını, begonvilin üstünde asılı kalacak su tanesini özlüyorum.
Belki de yağmur bize bir mesaj veriyor:
“Doğayı sevin. Yoksa ben gelmem.”
Ve ben inanıyorum… Bir gün yine gök gürleyecek, ilk damla düşecek. Ve Bodrum, o gün yeniden nefes alacak.