Alp Arbak yazdı…
Türkiye’de “seçim” kelimesini duyar duymaz bir duruyorum.
İster milletvekili olsun, ister belediye başkanı, isterse apartman yöneticisi… Her seferinde aynı tablo: aday olanlar, olamayanlar, destekleyenler, karşı çıkanlar… Ortalık bir anda toz duman.
Bir bakmışsın iddialar, belgeler, suçlamalar havada uçuşuyor.
Alt tarafı bir seçim diyoruz ama hiç de öyle olmuyor işte.
Sanki o sandıktan sadece bir isim değil, dünyanın kaderi çıkacakmış gibi davranıyoruz.
Hırs öyle bir noktaya geliyor ki, “tanıdığımızı sandığımız” insanları aslında ne kadar tanımadığımızı fark ediyoruz.
Ama dikkat edin; seçimleri genelde en çok bağıran, en çok kavga eden değil; birlik, beraberlik, uzlaşma mesajı verenler kazanıyor.
Kavgayla değil, sakinlikle; kinle değil, tebessümle; ayrıştırarak değil, kucaklayarak kazananlar…
Bu hep böyle oldu, böyle olmaya da devam edecek.
Bir koltuk, bir unvan, bir makam için birbirimizi kırmaya değer mi?
Küçük düşürme çabalarına, dedikodulara, ithamlara gerçekten gerek var mı?
Günün sonunda kaybeden sadece seçimi değil…
dostluğunu, güveni, itibarı da kaybediyor.
Ve işte asıl kayıp o zaman başlıyor.
Değer mi?



