Alp Arbak yazıyor…
Ulusal ve yerel medya arasında yıllardır konuşulan ama kimsenin yüksek sesle dile getirmek istemediği büyük bir adaletsizlik var.
Türkiye’nin dört bir yanından izlediğiniz, okuduğunuz o haberlerin büyük çoğunluğu yerel medya mensuplarının emeğiyle ortaya çıkıyor.
Gerçeği söyleyelim;
İşin yüzde 90’ını yerel muhabirler yapıyor, manşeti ise ulusal medya atıyor.
Ama gel gör ki; o haberleri canı pahasına takip eden, gece gündüz sahada olan yerel gazeteciler neredeyse karın tokluğuna çalışıyor. Ay sonunu nasıl getireceğini düşünen, emeğinin karşılığını alamayan yüzlerce meslektaşım var bu ülkede.
Peki bazı ulusal medya figürleri?
Son dönemde hepimiz gördük, duyduk.
Ekrana çıkmak için tek vasfı görüntüsü olanlar…
Mesleğini kamu yararı için değil, kişisel çıkarları için kullananlar…
Uyuşturucu iddiaları, seks partileri, akıl almaz para ilişkileri, şantaj söylentileri…
Soruyorum!
Gazetecilik bu mu?
Uğur Mumcu’nun, Abdi İpekçi’nin, Çetin Emeç’in bu ülkeye bıraktığı miras bu muydu?
Kalemini satanların, ekranda şebeklik yapanların, mesleği kirli ilişkilerle anılanların “gazeteci” diye anılması içimi acıtıyor.
Gazetecilik bir zamanlar bu ülkenin en güvenilir mesleklerinden biriydi.
Bugün geldiği noktaya bakınca insan üzülüyor, kahroluyor.
Açık söyleyeyim!
Bu tiplerle aynı meslek grubunda anılmaktan utanıyorum.
Ama kendi adıma değil, onların adına.
Başı dik, cebi boş ama onuru dolu…
Her türlü baskıya, zorluğa rağmen işini namusuyla yapan, kalemini satmayan, sahada ter döken tüm gazeteci kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum. Gazetecilik hala ayakta.
Onu ayakta tutanlar ise ekran ışıkları altında poz verenler değil;
sessizce, inatla, onuruyla çalışan gerçek gazetecilerdir.



