Alp Arbak yazıyor…
İngiliz yazar Logan Pearsall Smith’in bir sözü var, benim içimde yer eder;
“Adınızın yalancıya çıkmasını istiyorsanız, gerçeği söylemeye devam edin.”
İlk okuduğumda durup düşündüm. Sonra hayatıma, çevreme, yaşadıklarıma baktım.
Dedim ki; Adam doğru söylüyor.
Çünkü siz gerçekleri söylersiniz; birileri rahatsız olur.
Siz dürüst olursunuz; batarsınız.
Siz yalanın maskesini düşürürsünüz; suçlu siz olursunuz.
Yalanın sahibi ise?
Oh mis.
Hem “makbul insan”, hem “sevgili dost”, hem de “güvenilir adam(!)”.
Çünkü bu düzenin bir kuralı var;
Gerçeğin sesi yüksektir, ama yalanın alıcısı boldur.
Yalan bazen para kazandırır, bazen koltuk getirir, bazen alkış.
Gerçek ise çoğu zaman yalnızlık getirir, tepki getirir, dışlanma getirir.
Gerçeği söyleyen işsiz kalır, parasız kalır, yanlış anlaşılır.
Yalan söyleyen?
Krallar gibi yaşar.
Çünkü birilerine hizmet eder, birilerine göğüs olur, birilerini mutlu eder.
İşte tam bu yüzden,
bir yerde çok alkış varsa, orada gerçek değil, yalan konuşuluyordur.
Ama yine de…
Ben gerçeği söylemekten vazgeçer miyim?
Sanmam.
Çünkü insan bazen gerçeği başkası için söylemez.
Kendi içi rahat etsin diye söyler.
Vicdanıyla yan yana yürüyebilsin diye söyler.
Ve evet…
Bazen bu yüzden adı “problemli”ye çıkar.
“İğneleyen”, “rahatsız eden”, “bel altı vuran”, “kafasına göre konuşan” denir.
Olsun.
Ben bugün bu yazıyı niye yazdım, biliyor musunuz?
İnanın, bilmiyorum.
Belki içim doldu.
Belki yine birileri gerçeği duymak yerine yalanı sevdi.
Belki yine birileri yanlışın yanında hizaya geçti.
Belki de…
Sadece Logan’ın sözünü hatırlamak iyi geldi;
“Adınızın yalancıya çıkmasını istiyorsanız gerçeği söylemeye devam edin.”
Doğru söylemeye devam edelim.
Gerekirse yalnız kalalım.
Yine de başımızı yastığa koyduğumuzda içimiz rahat olsun. Gerisi…
Boş!



