Alp Arbak – alparbak.com.tr
Yıllardır duyduğum bir şey var ve her seferinde içim cız eder:
“Bodrum, Türkiye’nin St. Tropez’i.”
“Bodrum, Mavi Davos oldu.”
“Bodrum, resmen Monaco gibi.”
Yahu neden illa bir yere benzeyeceğiz?
Bizim kimliğimiz yok mu?
Biz “bir şey gibi” olmak zorunda mıyız?
Bakın açık konuşayım… Bodrum; doğasıyla, havasıyla, deniziyle, her adımda karşına çıkan tarihiyle ve en önemlisi insanıyla zaten başlı başına bir marka. Dünyada hiçbir yer Bodrum’la kıyaslanamaz. Koyları, kokusu, ışığı, rengi, kültürü, yaşam biçimi… Burası başka.
Bodrum, bu ülkenin dünyanın önünde taşıdığı en değerli markadır.
Eğer illa benzetme yapacaksak, gidip o benzettiğiniz yerlerin nasıl yönetildiğine bakalım.
Oralarda neden sorun yok?
Nasıl planlanmışlar?
Nasıl korumuşlar?
İnsanını, toprağını, denizini nasıl değerli kılmışlar?
Mesele zaten burada.
Bodrum’un doğasında her şey fazlasıyla var.
Tarih var.
Deniz var.
Ruh var.
Hoşgörü var.
Dünya kültürüyle yoğrulmuş bir yaşam biçimi var.
Hatta çoğu benzetilen yerden kat kat üstün özelliklerimiz var.
Eksik olan tek şey sorunların çözümü.
Ve bak burası önemli:
Bodrum’un sorunları çözülemeyecek sorunlar değil.
Yeter ki kavga etmeyelim.
Kutuplaşmayalım.
Aklı, planı, ortak aklı öne koyalım.
“Kimin söylediği” değil, “ne söylendiği” önemli olsun.
Planlı, sakin, aklı başında, birbirini dinleyerek, uzlaşarak…
İnan bana, altından kalkamayacağımız hiçbir yük yok. Bodrum’u başkalarına benzetmeye gerek yok.
Biz kendimiz olalım.
Öyle bir Bodrum yaratalım ki, dünyanın geri kalanı Bodrum’a benzemek istesin.



