Alp Arbak yazıyor…
Sabah ofise geldiğimde yine aynı manzara… Engelli parkına yandan girmiş, iki araçlık yeri kaplamış lüks bir cip.
İçinden inen kişiye gayet kibarca, “Herhalde engellisiniz?” dedim.
Bana öyle bir yüz ifadesiyle baktı ki; tiksinti, kibir, umursamazlık…
“Yok, kısa kalacağım.” dedi ve yürüyüp gitti.
Bir süre sonra güvenlik gelip uyardı, ama o da aynı ifadeyle yüzüne bile bakmadan içeri girdi.
Bu tür olayları o kadar sık görüyorum ki bazen düşünüyorum:
“Acaba ben mıknatıs gibi mi çekiyorum bu insanları?”
Yolun ortasına kül tablasını boşaltanı, arabasının camından tüküreni, içecek kutusunu sokağa atanı, çöp konteynerinin içine değil de yanına bırakanı…
Hangisini anlatayım ki size?
Toplumun gelişmesi, güzelleşmesi, huzurlu bir yer haline gelmesi önce bireyde başlar.
İnsanın önce kendisine saygısı olacak.
O saygı olacak ki çevresine, yaşadığı yere, topluma da saygı duysun.
“Cennette yaşıyoruz ama kıymetini bilmiyoruz.”
Bu cümleyi hep duyarız.
Ama gerçekten o kıymeti bilmek için ne yapıyoruz?
Kendisine saygısı olmayan birinin ne doğaya, ne topluma, ne de başka bir insana faydası olabilir.
Çünkü saygı, ne parayla ne mevkiyle ölçülür; karakterle ölçülür.
Ve karakter, kimsenin görmediği anda nasıl davrandığınla belli olur.
Bodrum’da yaşıyoruz, evet.
Dünyanın en güzel yerlerinden birinde.
Ama güzel bir yerde yaşamak yetmez.
O güzelliği korumak, büyütmek, gelecek kuşaklara taşımak hepimizin görevi.
Ve bu görev, sadece bir park yeriyle ya da bir çöp torbasıyla başlamaz;
kendimize duyduğumuz saygıyla başlar.
“Gerçek medeniyet, kimsenin görmediği anda bile doğru olanı yapmaktır.”



